1 Şubat 2010 Pazartesi

Karar/An Ay...

ay parıltısı gözlerinde ihaneti gördüğümde
geceden düşen yıldızlar ıslandı yaşlarımda.
bir veda ertesinin geçmezliğine mahkum bir gün oldum,
takvimlere sığmayan acılar büyüdü içimde.
sayfası sararmış şiir kitaplarında aradım teselliyi
acılar denizinde susacak vardı...

düşbozumu uykusuzluklar geldi aklıma..
en acı sözlerin kalbime ilmik attığı imsak vakitleri...
cesedimi yıkadım nisan yağmurlarında..
bilmedin....
bilmezden gelmelere kaptırmışken kendini
alkol kokan rüzgarların yelkenlisi olmuşken tenin
ucu kırık bir kolyenin yüzdüğü denizlerdeydin
görmedin...


mahsulünü toplayamadağım hayal tarlalarımı çorak bırakandın sen;
su'dan korkan çiçekler açamaz..
boynunun büküklüğü bundandı...


günahsız çocuklar büyüttüm kalbimin yetimhanesinde...
ipsiz uçurtmalarımı saldım gökyüzüne
kararttığın maviliği düşledim hep..
gidişler arkasına bakmazdı oysa...
bıraktığın gibi değildim artık,
yüzük parmağımda açtığın derin kesiklerle...
sense her parmağında başka bir hikayeyle...
ay kararmıştı gözlerini son gördüğümde...

11 Aralık 2009 Cuma

KARŞI KIYI

Ayrılığın perdeye yansıması gibi sensiz aynalara bakmak...
omuzlarımın arkası boş...
şehir loş gelir gözüme
nede uzak bir ihtimal seni görmek
20 milyonluk kalabalığın içinde...

kemeri yok ki dünyanın sıkasın daraltasın coğrafyayı
belki bir iz umuduyla küçültmek haritaları..


şimdi yosunsuz kayalara benzer yüreğim
denize bakmak sensiz vermiyor artık tat..
gece yürüyüşlerinde kimliğimi sorarlar bilirim
boş ceplerim tatmin etmez kimseyi
kimliksizliğime sensizliği kanıt gösteririm...


ayağına taş bağlayıp batırmak isterim köprüleri...
bilirdin hayallerimin imkansızlığını o zamanlar da
bi keresinde deniz kenarı bir kayalıkta
karşı kıyıya gözlerimle yüzmüş seni de alıp götürmüştüm
ondan bu yana şehir aynı kaldı da
sen karşı yakada kaldın ben karşı kıyıda....

BİLE BİLE

sana düşlerimi gösteremeden
sana uçurtmamın gökyüzüne değidiği yerden hislenemeden
bu uzak yolculuk nedendi sevgili?

ölü tohumlarım bitmiyordu yüreğimin gizlerinde
çiçekler büyümüyordu gözbebeklerimde
bahar uğramaz buralara gelme/sen
aşkı külfet görüp savaşmadıktan sonra sen
ben hangi cephede neyin ölüsü oluyordum?
bilmiyordum

kirli kent sokaklarında köyünü arayan bir çocuk misali
mazgallara doğru giden suları dere sanıyordum
bulutlar ağlayınca adıma yağmur derlerdi benim bilmiyordun
ve son/bahar ışıkları kalırken senden geriye
karanlığa vuruyordu adımlarım
ayak izlerinden tanırım seni
sen koynundaki tenin kokusuyla unutsanda beni...


nice kiremitsiz çatılara konan kuşlar gibi
kırmızıyı kanının rengi sayıp sadece
aşkımın kırmızısında durmuyordun
geçiyordun tozlu yollardan astımlı bi kalple
bu kadar şeyi göze almak intiharın oluyordu
ölmüyordun
senin denemelerinde bırakıyordum kimbilir kaç cesedimi


cama vuran yağmura aldanıp perdeyi her açışımda boş sokaklara dalıyordu gözlerim
gelenin sen olmadığını bile bile
nice uykulardan uyanıp bakakalıyordum iki yanıma...
cevap boşluktu...
belki ağlayan bir bebek sesiyle bölünen uykuna anılarımız düşer diyordum
olmuyordu
hayal kurmak telafuz etmek değildi gerçeği
dilsiz bir şairin hiç duymadığın sesiyle yazıyordum sana bu şiiri


ölü yılanlar çıkıyordu göğüs kafesimden
her nefes sigaram nefessizleştiriyordu oysa kendimi
bile bile ucunu yakıyordum resimlerinin
görme diye hangi uçsuz bucaksız tarlarda toprağa gömüyordumki kendimi?
bir gün elinin gittiği kağıtta ilk cümlesi olmayayım mektubunun sevgili
kağıda yazılanlar alnımızdakini silebilir mi sevgili?

İŞKENCE

seğiren gözlerimi ağlatmaktı işkencen...
yanağımın yataklarından geçemezdi gözyaşlarım..
ellerim tıkardı...


gittiğinden beri
kalbimin her vuruşunda kapılara koştum
göremediklerim yıkardı beni en çok
sargısız bir pansumandı yaptığın
gönlümü alamadın kollarına...


uçuruma itilen bir umudun kırık kanatlarıydım artık
en çok hayalciler uçar derlerdi ya
gözlerine bir düştükten sonra kalkamadım keza
kalbin kirli bir semtin ara sokaklarına mı benzerdi
geçenin hırpalandığı uğrayamadığı bir daha...

uyandım bir gece yarısı uykumdan zor bela
bir bardak suda içtim unuttuklarımı kazındılar tekrar aklıma
gözyaşlarım inerken dudağıma
son bi gayret yatağıma uzandım
her derde zahir hayata bir kez daha gözlerimi kapadım...

29 Ağustos 2009 Cumartesi

ÜFLE EY İSRAFİL

Bu sefer çiçek yakamda değil mezarda olacak...
bir ayrılık arefesinde sabah ezanlarına kattığım dualarımı gönderirken yaradana

bir vapur düdüğü seslendi uzaktan....
el sallıyordum ardından yaşanmışlıkların...
ve anlıyordum yola gidenin yolcu olmadığını artık
çünkü aşk geride kalan olabilmekti
kimsesizliğe boyun eğip...


yürüyordum usulca ayak izlerinin üstüne basa basa...
martılara simit satıyordum yok pahasına...
mendilci çocuğa gözyaşı verip mendil satın alıyordum...
ışıklarda bekleyen çocuklar gözlerimi silerken bir kırmızı daha yanıyordu ömrümün sonbaharına...
yeşil cennet,sarı araf...
arada kalanlardan bile olmuyordu ruhum...


gözyaşımın ıslattığı kibritimle yakamadığım sigarama ateş istiyordum güneşten
sana benden hayır yok diyordu...
hayırsıza hayır dilemekle insanlık yine bende kalıyordu..
güneş kaybolup yerini bulutlar alırken
duyamıyordum son sözünü yağmurun sesinden..
saçlarımda rüzgarın pençesi dururken ellerinin narinliği geliyordu aklıma
sırtımı sırtına değilde geceye yaslamak nasılda koyacaktı kimbilir boş yastıklara...

derken yolcusuz bir otobüse biniyordum..

düğmeye ne kadar bassamda indirmiyordu beni ölümde...
yaşıyordum...
yaşadıkça yaşlanıyordum..
kırışıyordu yüzüm buruşuyordu sayfalar ve artık yazamıyordum...
yaşama sevincini bayram şekeri sananlardan değildim artık
yılların kahrını çekiyordum tesbihlerce..
ve mayhanın son demini koyuyordum çay bardağıma...
artık dayanamaıyordum yalvarıyordum:
üfle ey israfil kulağımdan içeri...


29 Haziran 2009 Pazartesi

DENİZ

bir deniz var yanaklarımda...
gözyaşlarım denize boşalan nehir misali...
hıçkırıklar boğazımda gemici düğümü.....
öldürdün de denizlere mi septin külümü..

nasıl başlasam bilemiyorum diye başlayan cümleler oysa ayrılığın önsözüydü
tanışmak serim yaşananlar düğüm ayrılık çözümdü...
vukuat vardı bu hikayenin her bir cümlesinde...
yangın tüpleri işlemez içimdeki alevlere....
deniz olmalı..
renksiz bir deniz bi yerlerde...


bir yalana inanmak bin gerçeğe karşı gelmek derler ya
aşka inançsızlığım gerçeklerimin bedduasıydı...
buralarda bi yerlerde bir deniz olmalıydı..
hatırlıyorum...
bir gece ansızın kararan maviyi izlerken
nasılda ellerimden tutmuş yosunum olmuştun sen
her yerimi sarmalayan....
her iz sahibine aittir unutma;
sanma ki bende dokunuşların kaldı...
şahidim deniz gece ve ay dı...

derisini değiştiren bir yılan gibidir bu devirde aşk
isimler değişir sevişmeler sözde sahicidir...
oysa deniz kendini yutamaz bilmelisin
görmelisin hayatın acımasız gerçeğini
sevgi değil ihtiraslar bozmuş bekaretini...

son arzusu istenen idam mahkumuyum ben
falıma bakın istiyorum...
ne kadar gülünç değilmi isteğim...
gözyaşlarım denizim...
üzerinde sadece tek bir kurşun sektirebildim.....

2 Haziran 2009 Salı

KOLYe

Seni yalnız bir gecede terketmiştim
şimdi geceler ortak benim tekil kayboluşlarıma
kim bu kalabalık şehirlerin ışıklarını geçmediki içimden
aşk dilediklerim kayan birer yıldızdı gönülyüzümden...

Vuslata saatler çalışmıyor
bir pişmanlık almış başını binlerine gidiyor
hüzzam olsun makamı ayrılığın....
günlerden de salı...
yine yalnızlık oynuyor içimde tek perde
arkası yarın...

yeni günün sabahında soğuk yorganlarda tenini ararken
bilmeliydin seni özlediğimin farkındalığımı...
imdat çığlıklarım nefesimde gizl
iduymak için yaklaş...
başka bir hikayenin cüzzamlı çocuğu
aynalardan akmakta gözyaşlarım yavaş yavaş...

Kudreti kendine saklı bir aşkın meyvesiydi nevbahar
seni çiçeklerce topladım da bahçemde
sularım hep boşa aktı...
büytemedim seni...
bükük bıraktığım boynunda şimdi başka bir adamın kolyesi...